Japonya, Fukuşima Felaketinden 14 Yıl Sonra Nükleer Enerjide Gaza Basıyor

Japonya’nın Nükleer Enerji Stratejisi: Yeniden Yükseliş

11 Mart 2011’de meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem, Japonya’nın doğu kıyılarını etkileyen büyük bir tsunamiye neden olmuştu. Bu felaket, 20.000 kişinin ölümüne, 120.000 binanın yıkılmasına ve Fukuşima nükleer santralindeki üç reaktörde erimeye yol açtı. Bu olaydan sonra Japonya, nükleer enerjiye olan bağımlılığını gözden geçirdi ve keskin bir şekilde nükleer enerjiden vazgeçmeye başladı. Ancak, enerji ve iklim krizinin etkileri altında, Japonya nükleer enerjiye yeniden yönelme kararı aldı.

Japonya’da Nükleer Enerjiye Dönüş

Japonya, emisyon hedeflerine ulaşmak ve enerji güvenliğini artırmak amacıyla yeniden nükleer enerjiye yöneleceğini açıkladı. Bu bağlamda, Japon hükümeti onaylanmayı bekleyen stratejik bir enerji planı hazırladı. Bu plana göre, Japonya’nın 2040 yılına kadar 30 nükleer reaktör tamamen faaliyete geçirmesi hedefleniyor. Hedeflenen bu reaktörlerin devreye girmesiyle, nükleer enerjinin ülkenin toplam enerji üretiminin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturması bekleniyor.

Fukuşima Öncesi ve Sonrası Nükleer Enerji Kullanımı

Felaketten önce, Japonya’da 54 reaktör faaliyetteydi ve bu reaktörler, ülkenin elektrik gücünün yaklaşık yüzde 30’unu sağlıyordu. Ancak Fukuşima’dan sonra, yalnızca 14 reaktör yeniden başlatıldı. Diğer reaktörler ya devre dışı bırakıldı ya da tekrar hizmete girme izni bekliyor. Hükümetin planları doğrultusunda, nükleer enerji kullanımının artmasının yanı sıra, kömürle çalışan enerji santrallerinin oranı da yüzde 70’ten yüzde 30-40 seviyelerine indirilecek.

İthal Fosil Yakıtlar ve Enerji Güvenliği

Fukuşima’dan sonra reaktörlerin kapatılması, Japonya’yı ithal fosil yakıtlara daha bağımlı hale getirdi. Şu anda Japonya, Çin’den sonra dünyanın en büyük ikinci sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatçısı ve üçüncü büyük kömür ithalatçısı konumundadır. Bu durum, enerji güvenliğini ciddi şekilde tehdit ediyor. Bazı uzmanlar, Japonya’nın nükleer santrallerinin yaşının ileri olduğunu ve bu santrallere yatırım yapmanın mantıksız olduğunu belirtmektedir.

Yaşlanan Nükleer Reaktörler: Riskler ve Fırsatlar

Küresel ölçekte, en az 40 yaşındaki reaktörler, tüm aktif reaktörlerin yüzde 40’ını oluşturmaktadır. Ancak Japonya’da bu oran yalnızca %20‘dir. Öte yandan, ABD’de 94 reaktörün 64’ü (yaklaşık %68) 40 yılı aşkın süredir faaliyettedir. Bu durum, Japonya’nın nükleer enerji alanında daha genç ve modern reaktörler inşa etme fırsatını değerlendirmesi gerektiğini gösteriyor.

Japonya’nın Doğal Afetlere Karşı Savunmasızlığı

Japonya, nükleer santrallerini çalıştırabilmek için uranyum ithal etmek zorunda kalacak. Bu durum, Japonya’nın coğrafi yapısı nedeniyle, güçlü depremlere ve tsunamilere karşı savunmasız bir ülke olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu nedenle, nükleer enerji projeleri, doğal afetler açısından dikkatli bir değerlendirme gerektirmektedir.

Elektrik Talebinin Artışı ve Temiz Enerji Üretimi

Japonya’da bulut bilişim ve yapay zeka gibi büyüyen endüstrilerin etkisiyle elektrik talebinde ciddi bir artış yaşanmaktadır. Ember verilerine göre, Japonya elektriğinin yüzde 31’ini temiz kaynaklardan üretmektedir. Ancak bu oran, küresel ortalama olan %39’un altında kalmaktadır. Güneş ve rüzgar enerjisinin payı ise %12’nin altındadır. Dolayısıyla Japonya’nın kısa süre içinde çok fazla bir enerji alternatifi bulunmamaktadır.

Sonuç: Gelecek İçin Nükleer Enerji

Japonya’nın nükleer enerji stratejisi, hem iç dinamikler hem de dış faktörler tarafından şekillenecektir. Nükleer enerji, Japonya için bir seçenek olmanın ötesinde, gelecekte enerji güvenliğinin sağlanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, hükümetin hazırladığı stratejik planlar ve hedefler, Japonya’nın enerji politikalarının nasıl evrileceği konusunda önemli ipuçları sunmaktadır.