Obsesif-Kompulsif Bozukluk ve Suçlu Davranışlar Arasındaki İlişki

Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) ve Suçlu Davranışlar Arasındaki İlişki

Son yıllarda, takıntılı davranışlar sergileyen suçluların Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) ile olan ilişkisi, uzmanlar arasında önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir.

HER ZAMAN SUÇLA SONUÇLANMAZ

Medipol Üniversitesi Çamlıca Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Elif Pehlivan, OKB’nin bireylerin tekrarlayan rahatsız edici düşünceler (obsesyonlar) ve bu düşünceleri azaltmaya yönelik tekrarlayıcı davranışlar (kompulsiyonlar) ile başa çıkma çabası olarak tanımlandığını belirtti. Pehlivan, “OKB’li bireyler, kapıyı kilitleyip kilitlemediklerinden, ellerinin kirli olup olmadığından veya birine zarar verme korkusundan sürekli endişe duyarlar. Bu durum, zaman kaybına ve sosyal yaşamda zorluklara yol açabilir; birçok kişi, kaygıları yüzünden günlük işlerini yapamaz hale gelebilir. Sürekli tekrar eden düşünceler ve zorlayıcı davranışlar, bireylerin ruhsal durumunu derinlemesine etkileyebilir ve bireylerde agresif davranışları tetikleyebilir. Ancak bu durum her zaman suçlu davranışlarla sonuçlanmaz.” ifadelerini kullandı.

HER TAKINTI OKB DEĞİLDİR

Pehlivan, bazı suçluların belirli bir kişi veya duruma yönelik takıntılı düşüncelere sahip olabileceğini aktararak, “Bu durum, psikopatolojik bir bozukluğun sonucu olabileceği gibi, çeşitli faktörlerden de kaynaklanabilir. Takıntılı davranışlar, suçun sebebi olabilir; ancak takıntılı davranış her zaman OKB’yi göstermez. OKB’li bireyler, düşüncelerinin rahatsız edici olduğunu kabul eder ve bunlarla başa çıkmaya çalışırken, suçlu bireyler genellikle düşüncelerini gerçekleştirme dürtüsüne kapılır ve toplumsal normları ihlal edebilirler. Bu, iki grup arasındaki temel psikolojik ve davranışsal farklılıkları ortaya koyar.” şeklinde konuştu.

ERKEKLERDE DAHA ERKEN BAŞLAR

OKB genellikle ergenlik veya genç yetişkinlik döneminde başladığını ifade eden Pehlivan, “Hem erkekler hem de kadınlar bu durumdan etkilenebilir, ancak erkeklerde genellikle daha erken başladığı görülmektedir. Araştırmalara göre OKB, her 100 kişiden 2-3’ünde görülmektedir. Çocukluk çağı travmaları, OKB hastalığının altında yatan sebepler arasında önemli bir rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra genetik ve çevresel faktörler de OKB’nin nedenleri arasında sayılmaktadır. Mükemmeliyetçi, fazla düşünen ve kuruntulara sahip bireyler OKB’ye yatkın olabilmektedir. Beyin çalışma mekanizmasında bozulma ve serotonin düzeyindeki değişiklikler, OKB’li bireylerde beynin karar verme mekanizması ile ilgili bölümlerinde ve serotonin işlevlerinde bozukluk olduğunu göstermektedir.” dedi.

SOSYAL MEDYA OKB’Yİ ŞİDDETLENDİREBİLİR

Takıntılı düşüncelerin varlığının her zaman OKB anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Pehlivan, “Takıntılı düşünceler, bireylerin günlük yaşamında geçici bir şekilde ortaya çıkabilir ve kişi bu düşünceleri kontrol edebiliyorsa hastalık düzeyinde değildir. Ancak OKB’de durum oldukça farklıdır. OKB’li bireyler, sürekli olarak rahatsız edici ve istem dışı düşünceleri aklından çıkaramaz ve davranışlarını kontrol edemez; bu süreç, kişinin günlük yaşamını, işlevselliğini ve sosyal ilişkilerini ciddi şekilde bozmaktadır. Dolayısıyla OKB, sadece takıntılı düşüncelerin ötesinde, bireyin yaşam kalitesini büyük ölçüde olumsuz etkileyen bir rahatsızlıktır.” şeklinde konuştu. Sosyal medya platformlarının alelade kullanımının OKB üzerinde doğrudan bir etkisi olmasa da, bazı bireylerde kendini sürekli kıyaslama ve onay arama ihtiyacını tetikleyebileceğine dikkat çeken Pehlivan, “Bu durum, bireylerin mükemmel bir imaj oluşturma çabasına girmesine ve takıntılı düşüncelere, anksiyetenin artmasına yol açarak OKB’nin belirti ve semptomlarını şiddetlendirebilir.” diye ekledi.