Troya Kazıları Devam Ediyor
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) Dünya Kültür Miras Listesi’nde yer alan ve resmi kazıları 1870’li yıllarda başlayan Troya, zengin tarihi ve kültürel mirasıyla dikkat çekiyor. Kazılar, 12 aylık bir dönemde aralıksız devam ediyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) ve ana sponsor İÇDAŞ AŞ’nin destekleriyle yürütülen bu kazılarda elde edilen buluntular, arkeologlara önemli veriler sunarak geçmişe ışık tutuyor.
Kazı Heyetinin Çalışmaları
Kazı heyeti başkanı ve ÇOMÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rüstem Aslan, bu yıl “Son Tunç Çağı kalesi” olarak adlandırdıkları prehistorik höyüğün içinde farklı alanlarda çalışmalar yaptıklarını belirtti. Bu çalışmalarla, önceki kazılarda ortaya çıkan bazı sorulara yanıt bulmayı hedeflediklerini ifade etti.
Aslan, şu anda kazı yapılan bölgede “Troya 6” ve “Troya 7” olarak tanımladıkları, Homeros’un eserlerinde bahsedilen Troyalıların yaşadığı dönemle ilişkilendirilen, milattan önce 1500-1600’lerde inşa edilip 1200’lere kadar kullanılan savunma duvarları ve saray yapıları arasındaki kronolojik ilişkileri anlamak için çaba gösterdiklerini vurguladı.
Önemli Buluntular
Aslan, “Troya’nın en büyük saray yapılarından biri olan ve 1893-1894 yıllarında keşfedilen, daha sonra 1930’lardaki Carl Blegen döneminde kazıları yapılan ‘6 M Sarayı’ olarak bilinen yapının ön kısmında kazı yapıyoruz” dedi. Ayrıca, Troya 6’nın kale duvarının sağlarında yer aldığını ve bu iki yapı arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için çalışmalar gerçekleştirdiklerini belirtti. Önceki kazı dönemlerinde ortaya çıkan toprakları kaldırarak, ilginç buluntulara ulaştıklarını ifade etti.
Bu kazılarda, “Son Tunç Çağı” olarak adlandırdıkları döneme ait birçok kemik buluntusu ortaya çıktı. Sürpriz bir şekilde, ok uçları, kemik bızlar ve bir aşık kemiği gibi çeşitli nesneleri aynı konteks içinde bulduklarını ifade eden Aslan, bu buluntuların müzeye teslim edilmeden önce temizlenmesi ve incelenmesi için laboratuvar çalışmalarına başladıklarını aktardı.
“Bunların Hepsi Aynı Tabakadan Birbirine Bağlantılı Şekilde Çıktı”
Prof. Dr. Aslan, buldukları kemikten yapılmış iki ok ucunun iyi korunmuş durumda olduğunun altını çizdi. Bu okların hem avcılık hem de savaşta kullanıldığını belirten Aslan, “Bir ok ucunun bir mızrağa takılarak kullanıldığını biliyoruz. Arkeolojik tahribat tabakalarında bu tür ok uçlarına sıkça rastlayabiliyoruz. Ayrıca, deri işleme ve yağ çıkarma işlemlerinde kullanılan bızlar da mevcut. Troya’da daha önce pek rastlamadığımız bir aşık kemiği bulduk. Bunların hepsi, aynı tabakadan bağlantılı bir şekilde çıktı” şeklinde konuştu.
Aslan, bu buluntuların büyük ihtimalle aynı mekanın içinde olduğunu düşündüklerini ve bu durumun kendilerini hem şaşırttığını hem de sevindirdiğini belirtti.
Aşık kemiğinin Neolitik dönemden itibaren oyun amacıyla kullanıldığını bildiklerini ifade eden Aslan, sözlerine şöyle devam etti: “Burada bunun güzel bir örneği ile karşı karşıyayız. İki yüzeyi düzeltilmiş ve çok net bir şekilde bunu görebiliyoruz. Tabiri caizse bir zar oyunu gibi kullanıldığını biliyoruz. Bu, yaklaşık 3 bin 500 yıllık bir aşık kemiği oyununun bir parçası. Bu tür buluntular bazı bölgelerde daha fazla sayıda bulunabiliyor; bu da son dönemde karşımıza çıkan ilginç ve benzersiz bir örnek.”
Aşık kemiğinin, at ya da farklı büyükbaş hayvanların aşık kemiklerinden yapıldığını anlatan Aslan, “Daha önceki kazılarda da bu tür buluntularla karşılaşmıştık. Ancak bu buluntu, son 10 yılda yaptığımız kazılarda ortaya çıkan ilk ve tek aşık kemiği” dedi.
Son olarak, buluntuların özellikle saray yapısı olarak bilinen savunma duvarının iç duvarındaki mekanlara ait olduğunu vurgulayan Aslan, “Bunlar sıradan buluntular değil; yönetici sınıfının yaşamış olduğu düşünülen alanlarda karşımıza çıkıyor” dedi.